1990 lı yılların başında İNTİHAR isimli bir kitabım yayınlanmıştı. Bu kitap sayesinde yurdun dört bir yanından bağrı yanık dostlar edindim.

1990 lı yılların başında İNTİHAR isimli bir kitabım yayınlanmıştı. Bu kitap sayesinde yurdun dört bir yanından bağrı yanık dostlar edindim. Kuşkusuz eleştirilere açık olmak zorundayız. Bu kitapla ilgili genelde(biri hariç) yapıcı ve olumlu eleştiriler aldım. Üniversiteden çok sevdiğim bir iktisat hocama ilk kitabım olan “Umutsuzluğun Tırmanışı İntihar”ı sevinerek götürdüm. Hoca kapağını bile açmadan “cahil cesur olur” dedi. Bu hoca sonradan iktisat profesörü oldu ve emekli oldu. Yayınlanmış bir kitabını bir makalesini bulamazsınız.

Bir gün günlük ve büyük bir tirajlı gazete de benimle söyleşi yayınlandı. Söyleşi gazetenin ilk sayfasında manşetti. Bu gazeteyi her gün alıp saatlerce okuyan çok sayıda dostum ve arkadaşım söyleşiyle ilgili olumlu ya da olumsuz hiçbir görüş bildirmediler. Görmezden duymazdan gelenler çoğunluktaydı. Oysa ben dostlarımın ve arkadaşlarımın başarılarından kıvanç duyan ,ürünlerinden öğünen birisiydim.

Bazıların “proje” adı altında paralı yapmaya çalıştığı ya da sponsor bularak yapmaya çalıştığı çoğu işi kendi cebimden para harcayarak yapmaya çalıştım. Sadece olumlu ve olumsuz eleştiriler bekledim. Uzaklardan hep olumlu en yakın çevreden genelde olumsuz eleştiriler aldım. 

Hiçbir insanı kırmak istemem. En karşı olduğum bir görüşün bile mutlaka doğru yanları olduğunu düşünürüm. O nedenle de mutlaka her görüşe değer vermeyi ilke edindim.

Yerel bir gazete de ismi pek az bilinen bir yazar arkadaşı bulabildiğim belgelerle birazda överek tanıtan bir yazı yazdım. Hakkında hemen hemen hiç olumlu eleştiri ve yazı olmayan yazar arkadaş beni aradı; “Yahu beni tanıtmışsın sağol ama ben o değilim ki. Dev bir yazar böyle anlatılmaz canım” demez mi..“Dev” lik  fiziki özelliğiydi sanırım.

Bir ilimizin köylerini tanıtan bir kitabım yayınlandı. Kaynak oldukça az ve sıkıntılıydı. Genelde köylülerin,yaşlıların anlattıkları dışında veri oldukça azdı. Mümkün olduğunca bulabildiğim her makul veriyi değerlendirdim. Bu kez bir zat-ı muhterem aradı. “Bizim köyü yanlış tanıtmışsın kitabı satışa sunma” demez ki?

Toplum olarak eleştiri ve özeleştiriden ne denli uzak olduğumuz anlaşılıyor. Hele insanın en yakın çevresinin kıskanması, çekememezlik yapması da dayanılır gibi değil.

Biliyorum ki meyve veren ağaç taşlanır. O nedenle eleştirilere eleştirenin psikolojik durumunu da dikkate alarak bakmak gerekir.

Çünkü her insanın psikolojisi oldukça farklıdır.