KÖY ÖĞRETMENİYDİ AĞABEYİM, ÜLKÜCÜ.
'' Daha ilkokula gitmiyorum. Ağabeyim başöğretmen. Daha önceki Nevşehir'e gidince o makama ağabeyim gelmiş. Biz daha bilmiyoruz bu görevleri falan. Altı yaşındayım. Okula uzaktan bakıyorum. Köyümüzün biraz uzağında. Belki komşu köyde okul yok, oranın çocukları da gelebilsin diye düşünmüşler. İyi de olmuş böyle. Okul çok hoşuma gidiyor. Koşuşturan çocuklar içinde komşularımızın kızları, oğulları da var. Onlara imreniyorum. Sonra bir çocuk elinde koyun çanı gibi bir çanla koşturarak çocukları içeri alıyor. Birden sessizleşiyor okulun avlusu. ''
Durakladı, çayından bir yudum aldı, baktım gözleri ıslak.

'' Bir gün anama, babama sormadan yürüdüm, okula gittim. Ağabeyim başöğretmen odasında yoktu. Soğuk bir gün olmalı. Soba apal olmuş. Oda sıcak. Masanın üzerinde kağıtlar vardı, kalemler de vardı. Bir kağıt aldım, yarısı göğ, yarısı al bir kalem seçtim. Başladım çiziktirmeğe. Dalmışım. Sonra o davar çanı çalınca kendime geldim. Ağabeyim içeri girdi. Beni kucakladı. Sonra birden kaşları çatıldı.
'' O kağıdı nerden aldın ? '' diye sordu.
'' Masanın üstündeydi, '' diye yanıtladım, umursamadan.
Sinirlendiğini anladım, bozuldum, ağlamaklı oldum.
'' Var mı paran ? 10 kuruş. Git, bakkaldan bir kağıt al, gel,'' dedi.
Ciddiydi. Paramın olmadığını biliyordu. Yelek cebinden aradı, bir 10 kuruş buldu, bana verdi. O soğuk havada dışarı çıktım. Koşa koşa gidip bakkal Azmi Ağanın dükkanından bir kağıt alıp geri döndüm. Bu kez ağabeyim odadaydı. Rahatladı, gülümsedi. Beni yine kucakladı.
'' Senin o karaladığın kağıt devlet malıydı, '' dedi.
Hiç unutmadım bu sözü...Köyde, özellikle askerliğini yapıp geri dönenlerin söylediği '' Devlet malı deniz - Yemeyen domuz, '' sözü beni daima kızdırırdı ve kabul edemezdim.
Köyümüzde ilkokulu okurken de ağabeyim başöğretmendi. Sonraları bunu müdüre çevirdiler. Eskisi daha güzel, anlamlıydı. Ben ortaokulu Arapsun'da okudum. Sonra Kırşehir Öğretmen okulu, Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsü...Fen Bilimleri dalında öğretmen oldum. Buradan önce yurdun pek değişik yerlerinde ortaokullarda, liselerde çalıştım. ''
'' Ağabeyin yaşıyor mu ? ''
'' Beş yıl önce öldü, ''
'' Demek, derin iz bırakan bir eğitimciydi. ''
'' Evet, İvriz Köy Enstitüsü'nde okumuş, yurtseverlik nedir, uygulayarak öğrenmiş. Babam anlatırdı, tatilde bile nöbetleşe İvriz'e çağrılır, tarlamızda insan gücüne ihtiyaç olduğu halde, bırakırmış işini gücünü, buyruğa uyar, gider İvriz'de de aynı işi yaparmış. Orada 5 yıl okumuş. Ağabeyim benim idolümdü. Ona nasıl hayranlık duyardım. Gönül adamıydı. Köylünün arzıhalcisi; iişlek el yazısıyla istidalar yazardı. Gülşehir Kaymakamı ile yıllar sonra karşılaştık. Soyadımı söyleyince irkildi, '' Anladım, sen o dilekçe yazan öğretmenin kardeşisin,'' diyerek eski günleri andı. Elinden her iş gelirdi ağabeyimin . İyi tavuk yetiştirirdi. Hastalananlara iğne vururdu. Duvar örerdi, kapı pencere yapardı. Şimdi köyümüzün okulu yıkıntı...Neden? O eski eğitimciler göçüp gittikten sonra ilçe merkezinden gelen erkek, hanım öğretmenler sahip çıkmadılar o sağlam, eski yapıya. Minibüs kapıda duruyor, dersleri bitince atlayıp evlerine gidiyorlardı. Köylüyle hiç bağlantıları da yoktu. Öğrencilerinin ana babalarını da tanımadan güya görev yaptılar. Zaten hepsi de bir iki yıl içinde ya merkeze geçtiler, ya da Kayseri'ye, Nevşehir'e, Mersin'e tayinlerini çıkarttılar. ''
Dersinin olduğunu vücut dilinden anladım. Görüşmenin bitmesini istiyordu.
'' Onu çok özlüyorum. Hayatımda tanıdığım en dürüst, fazietli, ahlaklı insandı, ülkücü eğitimci olmasının yanında...''
Koltuğunun altında ders kitabı , kapıdan çıkarken vedalaştık.
Son sözünü söyledi.Gözleri ıslak.
''Ağabeyimin s o l c u olduğunu yıllar, yıllar sonra anladım. ''
----------------------
14 Aralık 25