MEVEDDET
(NİKÂH)
Nikâh medeni bir ‘akit’ ve ‘ahit’ olması münasebetiyle eşlerin bütün hak ve hukuklarını teminat altına aldığı bir sözleşmedir. Müşterek hak ve vazifelerini deruhte eden bir akittir. Devlet nikâhın hukukunu korumakla görevlidir.
Nikâh bir ibadet özelliği taşımasından dolayı da, dikkat edilmesi gereken hususlar vardır.
Bunlardan bazılarını Peygamberimiz şöyle saymaktadır. ‘Kadın dört şey için nikâhlanır; a) malı için, b) kemali için, c) güzelliği için, d) dini için; ancak, sen dindar olanı seç ki, hayatın bereketlensin’ (Buharî)
Eş olarak seçeceğin birinde bu dört hasletin dördü de bulunursa çok güzel olur. Ancak hepsi bulunmaz da çatışma olursa, cemal maldan, kemal cemalden, dindarlık da hepsinden önce gelir.  Bu izahtan şunu çıkartmak mümkündür; fakir kalacak olsan da dini ve ahlakı güzel olan eş al, demektir.
Dünya saadetinin en büyüğü dindar, ahlaklı, güvenilir ve eşine itaat eden güzel bir eştir.
Peygamberimiz; ‘Dindarlığını beğendiğiniz güvenilir kimseler kızlarınızı istemeye geldiklerinde onları evlendiriniz; aksi takdirde, yeryüzünde fitne ve büyük bozgunculuk meydana gelir.’
Kızlarımızın istikbalde saadetlerini istiyorsanız, dindarlığı güzel, özü güvenilir kimseleri reddetmeyiniz, yoksa yeryüzünde büyük fitne ve fesat devam eder. Bugün hem Doğu’da, hem Batı’da hayatın yüz çeşit müşkülatı arasında yer alan aile buhranları ve evlilik problemleri hep bundan neşet etmiştir. Evlenirken her iki tarafın da mal ve zenginlik araması bugünkü medeniyetin büyük bir hatasıdır. Sağlıklı vücut, temiz soy ve güzel ahlak, aile saadeti için yeter şartlardır.
Kuran’ı Kerim’de; “Allah’ın ayetlerinden bir de, birbirinizle huzur bulasınız diye size kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet yerleştirmesidir. Doğrusu bunda iyi düşünen bir topluluk için ibretler vardır.” 30/21
Bu ayetten şu hususlar anlaşılmaktadır:
1-      Nikâh; yani içtimaî hayatta evlilik, semavî şeriatların mükemmelliğine açıkça delalet eden ilahî bir ayettir.
2-      Nikâh; insanı bireysel ve toplumsal, hayatın büyük küçük yorgunluklarından alıkoyarak dinlendirmek, büyük küçük ıztıraplar karşısında huzura kavuşturmak için meşru kılınmıştır.
3-      Nikâh; içtimaî bütün durumlarda hayatın müşterekliği, fakirlik-zenginlik, saadet ve sefalet gibi bütün ailevî hallerde hayat arkadaşlığı hürmet ve muhabbet esasları üzerine bina edilmiştir.
4-      İnsanlar düşündükleri takdirde aile düzeninde hem içtimaî maslahatlar hem de ilahi yüce ayetleri göreceklerdir.
Nikâh sadece bir akit değil, aynı zamanda sağlam, büyük bir ahittir.
Ayet-i kerimede misak-ı ğalizı (sorumluluğu ağır sözleşme) olarak geçmektedir.
Veren tarafın erkekler, alan tarafında hatunlar olduğu belirtilmiştir. Buna göre, hukukun sağlam senetleri, hatunların ellerine teslim edildikten sonra, vazifelerin ağır mesuliyetleri erkeklerin omuzlarına yüklenmiştir.
Nikâh bir akit olmak sıfatıyla müşterek hak ve vazifelere esas olmuş, bir ahit olmak kuvvetiyle de hatunların bütün haklarını teminat altına almıştır.
“…Allah aranıza sevgi ve rahmet yerleştirdi…” demek, sizin aranızda sevgi yarattı. Bütün kadın ve erkeklere sevgi cazibesini ihsan ederek kuvvetli bir cazibeyle birini diğerine sıkı bir şekilde bağladı demektir.  
MEVEDDET
Eşlerin birbirini sevmesi, kalbin güçlü bir nuru ve sağlam bir ışığıdır. Bu ışıktan aşağıdaki şuaların yayıldığı görülecektir:
1-      Sevgi ışığının en büyük şuası vuslat arzusudur; yani erkeğin kadına, kadının erkeğe kavuşma isteğidir. Bu sadece insanda değil, bütün canlılarda var olan bir istektir.
2-      Sevginin ikinci şuası güzelliğe düşkünlüktür; yani eşlerin birbirinin cemal (fiziki güzelliği) ve kemaline (huy güzelliğine) düşkün olmasıdır.
3-      Saygı göstermek; seven elbette sevdiğine saygı duyan kimsedir.
4-      Sevgilinin kalbini elde etmek; seven, sevdiğinin arzularını yerine getirmek için acele eder, nefret ettiği şeylerden de uzak durur.
5-      Sevgilinin gözüne hoş görünmektir.
6-      Fedakârlık; seven, kendi isteklerini sevgilisi uğruna terk eder.
7-      Kıskanmak; seven, sevdiğini kıskanır.
Bu yedi unsur meveddetin, yani sevginin asıl anlamını oluşturmaktadır. Bunların en güçlüsü, şüphesiz vuslat arzusu, muhabbettir. Muhabbetin tabii felsefesi, insanların beyinlerine ve kalplerine (hatta bütün organlarına ilahi hikmet eliyle ekilen cinsel arzuların gereği olarak hem hatunlarda hem erkeklerde hatta bütün canlıların dişilerinde ve erkeklerinde) zorunlu olarak tıpkı acıkmak ve susamak gibi, birbirlerine sevgi oluşur. Bu duygu insan sağ kaldığı müddetçe devam eder…
Bir insanın (erkek) başka bir insana (kadın) kavuşma arzusu, cinsel isteklerin gücü ile bir meyil ve muhabbet doğurur. Böyle bir sevgi/muhabbet hakikatte insanın kendi kendisine olan muhabbeti/sevgisidir.
Her insan kendisini sever. Ölmekten ve yok olmaktan korkar. Ebedi kalmak için çaba sarf eder. Ancak hiç kimseye ebedî kalmanın nasip olmayacağını anlayınca, neslinin üreme yolu ile baki kalmasına kanaat eder. Buna göre, insan başkalarına karşı sevgi duyuyor görünse de, aslında bu, insanın kendi kendisini sevmesi demektir. Nefsaniyetin ve enaniyetin en güzel ve en meşru şekli de bu olsa gerekir.(1)
“… Allah kendileriyle sükûnet bulasınız diye size sizin cinsinizden eşler yarattı… Bunda düşünen topluluklar için ayetler/ibretler vardır.” 30/21
--------------------------0----------------------------
1-      HATUN; Musa Carullah (Prof. Dr. Mehmet Görmez); Kitabiyât; Ankara, 2000; S.68