HAYIR, HAYIR OLAMAZ!
Hayatı kendi kendilerine zindan edenler var ya, ne kadar yanıldıklarını, yanlış düşündüklerini anladıkları anda ne yaparlar bilinmez.
Hikâye bu ya (aslında yaşanmış bir gerçek) onu 14 yaşında ortaokulu bitirir bitirmez evlendirirler, hemen arkasından da bir kızı ve bir oğlu dünyaya gelir.
Tesadüfen liseyi dışardan bitirebileceğini öğrenir, hemen açık liseye başvurur, kabul edilir, ev, çocuk ve eşinin varlığı onu yıldırmaz, bir taraftan ev işleri, çocuklarının ihtiyaçları, eşi için yapılması gerekenler onun için zor değildir, bunları yaparken de derslerini aksatmaz, hiç kayıp vermeden açık liseyi bitiriverir, bir masal gibi sanki.
Hani çalışanın yardımcısı Allah derler ya, açılan bir iş ilanını görür, başvurur, aldığı 97 puan ile “hizmetli” kadrosu ile işe başlar. Evi, çocukları, çocuklarının okulu, eşi ve işi onu geriletmez, yıldırmaz, usandırmaz, umudunu kaybettirmez, tüm bunların üstesinden gelir.
Belki planlamamıştır, belki de tesadüftür, her ne hikmetse üniversite sınavlarına girmeye karar verir, eşinin de desteğini alarak sınavlara girer, sözelde sadece 1 yanlışı vardır, Türkçe öğretmenliği bölümünü kazanması hiç de şaşırtıcı olmaz, en aşağı bizim gibi düşünenler için.
Ev işi, çocuklar, onların eğitimleri derken, eşinin amansız bir hastalığa yakalandığı ortaya çıkar, artık mücadelesine bir de bu amansız hastalığı katacak, inanılmaz gibi görünen bu hayat hikâyesi sürüp gidecektir ama kimi acılar yaşansa da umutsuz olmayacaktır bu mücadele.
İki seneye varmadan kendisine hep destek olan, yardım eden, yol açan sevgili eşi cennete uçup gidecektir. Elbette acıdır, bu acıya da katlanacaktır, durmaz, koşuşturma devam eder, sonunda üniversiteyi başarı ile bitirir ve ataması da yapılır.
Duracak mı sandınız, hayır o durmayacak, siz istediğiniz kadar “hayır bu kadarı da fazla” deyip durun ama o durmayacak, amansız mücadelesine devam edecektir. Görevi devam ederken yüksek lisans yapmayı da ihmal etmez, her işinde olduğu gibi onu da başaracak, 3 yıl içinde yüksek lisans tezini verip bir başarıya daha imza atacaktır.
Sanmayın ki bitti.
Bitmez yaşam ve inanç devam ettiği sürece bitmeyecektir, içinde bu enerjiyi taşıyanlara ne mutlu. İşte o da mutlu insanlardan biri, yazıştığı özel ve devlet üniversitelerinin birinin verdiği onay ile doktora yapmaya başlar. Sakın bu kadar da fazla demeyin, fazla değil çünkü.
Önce doktorasını yapar, başarır, sonra doçentlik ve arkasından da profesörlük gelecektir, o artık bir profesördür artık. Dedik ya, yaşam içinde kendini umutsuzluk bataklığına itenler, bu bataklığa itmeyen bu insandan örnek alırlar mı acaba?
Bu arada kızı ve oğlu da üniversiteyi bitirmiş, kendi yollarını çizmişlerdir.
Elinde kumanda, sehpanın üstündü fındık, fıstık ve kurabiyenin tadına bakarak televizyon izleyenler, bir taraftan da devamlı şikâyette bulunanlar için örnek olmaz mı acaba diye düşünmeden edemiyorum, belki de bazılarına olacaktır da…
Evet, hayat düz bir çizgi izlemez, izlememiştir de, o hep inişli çıkışlıdır, bu iniş ve çıkışlar ancak insan azmi ile başarıya ulaşır, tersi ise sadece mutsuzluk ve sıkıntı kaynağı olmuş, olacaktır da…
Anlatmak bizden, gerisi sizlere ait...