OKU-MA

       Namaz kılmak için camideyim.

   En ön saflara geçip oturdum. Vaktin gelmesini bekliyor, namaz sonrası için yapacaklarımı düşünüyorum.

   Kafamı kaldırdım, karşımda dört bölümlü bir kitaplık duruyordu. İlk bölüm tamamen Kuran-ı Kerim’le doluydu. Diğer bölümlerde ise cilt cilt ansiklopediler… Onlarca ansiklopedi okunmayı bekliyor.

   En alt bölümde ise değişik konulu küçük büyük kitaplar dizilmişti. Hepsi de muntazam bir şekilde yerleştirilmiş, dizayn edilmişti.

   Kitaplık ile aramda bir metre var ya da yoktu. Bu kitapların içindeki bilgilerle mesafem bir metreden azdı. Fakat bu bilgilerin bize ulaşması, bu kadar kısa mesafeye rağmen imkânsız gibi görünüyordu.

   Kim bilir sadece tozunu almak için kitaplar çıkarılıyor, tozu alındıktan sonra o dizaynına uygun biçimde tekrardan diziliyordu.

   Tahmin ediyorum büyük çoğunluğu hiç açılıp okunmamıştı. Okunanlar ise belki de birkaç dakikalık için okunmuş sonra yerine konmuştu.

   Matbaanın ülkemize geç gelmesinden dolayı kalkınamadığımızı iddia eden kimi aydınlarımıza bu durumu sormak isterdim. Tabii ki susmayacaklar, gene türlü bahaneler ileri süreceklerdi. Fakat onların bahaneleri bu kitapların alınıp okunmasını sağlamayacaktı.

   Kitap okumuyoruz.

   Bir Japon bir yılda ortalama on kitap okurken, ülkemizde ortalama on yılda bir kitap okunuyor.

   Böyle bir ortama matbaa iki yüz sene önce gelse ne olur? Üç yüz sene sonra gelse ne olur? Fark eder mi? Elbette etmez, etmemişte…

   Umutsuzluk bize yakışmaz. Umutsuz olmamak lazım, yapmamız gerekenlerin azamisini yapmak, insanları uyarmak, bunlar görevimiz olmalı.

   Bu yazı da bu amaç için yazılmıştır.

   Elbette suçlu şu, bu, o değildir. Bir suç varsa ki var, bu suçun sahibi ve ortağı hepimiziz.

   Herkes kendi eksiğini tamamlamaya çalışsa, kendini geliştirse, bilgi düzeyini artırsa sorun kalır mı?

   Elbette kalmaz.

   Zararın neresinden dönülürse kardır.

   Okuma olmadan gelişme, gelişme olmadan kalkınma, kalkınma olmadan da refah ve mutluluktan bahsedilemez. Tüm bunların kökeninde okuma yatmaktadır.

   Bir Japon, Alman, Fransız, Koreli, Çinli vb. boşuna okumuyor.

   Onlar okumanın önemini anlamışlar, darısı başımıza…