Yıkıntıların arasından

  Toz toprak içinde çıkardılar

  Ölmemişti

  Hemen hastaneye kaldırıldı, eğer kaldırıldığı yere hastane denirse…

  Yaralarını tedavi ettiler

  Kendine geldi

  Gözlerini açtı, hemen eşi ve çocuklarının nasıl olduğunu sordu, ‘iyiler’ cevabını alınca kendini bıraktı.

  Tam üç gün uyudu

  Üçüncü gün tekrar uyandı, bitkin, halsiz ve yorgundu. Esad’ın uçaklarının attığı varil bombalarından canını zor kurtarmıştı.

  Sonra evim dediği yıkıntılara geri döndü

  Artık kararını vermişti;

  Yola çıkacaktı

  Hemen hazırlıklara başlandı, bulabildikleri birkaç parça eşya ile yola çıktılar.

  Yolda, kendileri gibi Türkiye’ye gitmekte olan yüzlerce insana rastladılar.

  Sınıra geldiler

  Güler yüzlü asker ve insanlarla karşılaştılar

  Uzun süredir ilk kez tatlı dil ve güler yüzle karşılaşıyorlardı

  Umutları tükenmiş, hayalleri yıkılmış, gelecekleri karartılmış bir halde çadır kente girdiler.

  Boş çadırlardan birine yerleştiler

  Elektrik, su, yemek, giyim vb. her türlü ihtiyaçları karşılanıyordu.

  Durmadan dua ediyor, Allah’a şükrediyor, Türk devlet yetkililerine teşekkür üstüne teşekkür ediyordu.

  Türkiye olmasa ne yapacak, nereye gidecek, nasıl yaşayacaktı, bilmiyordu.

  En zor günlerinde Türkler yardıma koşmuş, elini uzatmış, komşusu sıkıntı içindeyken rahatım bozulmasın dememişti.     Şimdi de varını yoğunu mülteciler için veriyordu.

  6 aya yakın çadır kentte kaldılar

  Sonra Anadolu’nun içlerine doğru yöneldiler

  Kendilerinin de uygun gördüğü, akrabalarının bulunduğu bir şehre gelip yerleştiler.

  Para, yiyecek, içecek, elbise, ev vb. hiçbir şey yoktu.

  Kentin en büyük camisine gitti

  Öğlen namazının sünnetini kıldılar, tam farz namazına geçileceği zaman ayağa kalktı.

  Arapça;

  ‘Ben Halep’ten geliyorum, yardım edin, yardım edin, hiçbir şeyimiz kalmadı, Allah rızası için yardım edin!’ diye bağırdı.

  Camideki insanlar donuk kalmış, boş gözlerle ona bakıyordu

  Duygulananlar, acıyanlar, gözyaşı dökenlerin haddi hesabı yoktu.

  Namaz çıkışı insanlar o anda üzerlerinde ne varsa, ne buldularsa hepsini verdiler.

  Sevinmişti

  İçi içine sığmıyor, durmadan dua ediyor, ‘sana hamd olsun Yarabbi!’ diye mırıldanıyordu.

  Sağ olasınız, sağ olasınız diye mütemadiyen söyleniyordu