ENFİYE NEDİR, TARİHSEL SÜRECİ VE TANITIMI

Enfiye burundan çekilen, sümük perdesini ve burun perdesini uyaran baharatlardan ve çeşitli bitkilerden oluşan bir tozdur.

Yurdumuzda ve çevremizde yaygın bir şekilde kullanılırdı. Günümüzde unutulmaya yüz tuttuğu görülmektedir. Eskiden tanıdığım bazı insanlar kendi enfiyelerini üretirlerdi. Avrupa’da da 18. Yüzyılda yaygın bir şekilde kullanıldığını görüyoruz.

Enfiye Avrupa’da deli tütün dediğimiz tütünün bir türünün çok ince kıyılmasından yapılırdı. Enfiye kelimesini açacak olursak; Enf burun demektir. Enf kelimesinin sonuna gelen iyeeki ise, beraber, ilgili anlamına gelmektedir.

Eskiden en iyi enfiye üreticisi Fransa imiş. Aktarlarda Alman enfiyeleri ile de karşılaşmıştım.

Aynı sigara gibi enfiyenin de Fransa’dan Ana karaya yayılması oldukça ilginçtir. Sigara ile ilgili makalemde bu olaydan bahsetmiştim. Efendim, insanoğlunun tütünle tanışması Amerika’da Kızılderililerin kutsal ayinlerinde ve toylarında sadece o topluluğun ileri gelenlerinin içtiği bir malzemeymiş. Bu adet ve geleneklere göre Kızılderililerde sigara tiryakiliğinin olmadığı bir gerçek olarak durmaktadır. Beyazlar veya onların deyimi ile soluk benizliler her şeyi abarttığı gibi bunu da abartmış bu musibeti dünyaya yaymışlar. Bununla da kalmamış, zaman içinde ticaretini geliştirmiş ve çok önemli bir sektör haline getirmişledir. Tabi bu sayede Kızılderililer kendilerine yapılan soy kırımların, aşağılanmaların intikamınızda almışlar ve almaya da devam etmişler.

Ticaret için Amerika’ya gelip giden gemiciler, tüccarlar puroyu icat etmiş ve içmeye başlamışlar. Fransız limanlarında puronun izmaritini veya içemeden atılan puroları dilenciler, işsiz-güçsüz tayfada izlerlermiş. Bunlardan sivri zekalının biri izmaritleri ufalamış kâğıt parçasına sarmış ve içmiş. Demek hoşuna gitmiş ki, bu usul yaygınlaşmaya başlamış. Tüccarın biri de bundan esinlenerek sigara imal etmeye başlamış. Tütün ve tütün mamulleri bu sayede Ana karada kendine yer bulmuş. Osmanlı Sultanına tütünü öyle bir anlatmışlar ki; ” Halkımın ciğerlerini tedavi etsin, madem keyfinin yanında şifası da var.” Böylece tütün mamulü Osmanlı topraklarına da girmiş. Tütün ticareti tabi ki Avrupa’nın elindedir. Osmanlıda yaygınlaşmış, bu konuda yasa konmuş olmamış, yasak konmuş hatta idamlar bile uygulamaya sokulmuş. Sonuç nafile (Reşat Ekrem Koçu) Kapitülasyonların uygulandığı yıkılış döneminde Fransız reji şirketi ile halk arasında adeta savaş çıkmış en az kişi 30.000 bu yüzden öldürülmüş. Bu arada tabi ki Reji şirketi de kayıplar vermiş. Onlarda bizim insanlarımızdı. Unutuldu gitti. Ah Kızılderililer, ne beddua ettiniz bu soluk benizlilere… Zehrini de tanıttınız soluk benizli kendisi üretip kendisi içiyor.

Enfiye deli tütün dediğimiz, yurdumuzda Maraş otu olarak bilinen tütünün bir alt türü olan bitkinin yapraklarından üretilirmiş. Avrupa’da enfiye müptelası olan zenginler bu tütünden yapılan enfiyeye esans damlatırlarmış.

Tarihi kayıtlardan örnek verecek olursak, bir enfiye müptelası olan Ahmet Mithat Efendiyi oğlu şöyle anlatmış; “Ufacık burnunun gışayı muhatisi ((İç derisi) bol enfiye çekmekten köseleye dönmüştür.” Osmanlı Padişahlarından 3. Selim yine enfiyeciler arasında yer alırmış. (İstanbul Ansiklopedisi) Ayrıca kayıtlara göre 1855-60 Yıllarında İstanbul’da 94 Gedikli enfiyeciden başka enfiye yapmak ve satmaya çok ağır cezalar getirilmişti. Örnek; Kürek ya da pranga cezası vardı.

Enfiyenin yaygınlaşması enfiye kutusu imalatını da geliştirmiştir. Gümüşten enfiye kutuları, işlemeli enfiye kutuları, minelisi, mücevherlisi bu konuda iş kolu bile oluşturmuştu. Kentlerde yaşayanlar enfiyelerini enfiyeciden alırken, kırsal kesim, meraklıları, garibanları kendi enfiyelerini kendileri yaparlardı.

Enfiye üretiminde deli tütünün yapraklarının ince inci kıyıldığından bahsetmiştim. Kıyılan bu tütün birkaç kez mayalanmaya bırakılır, gül, lavanta, karanfil, yasemin gibi esanslarla kokulandırıldığı gibi, hali hazırdaki bitkilerle de bu iş yapıla bilirmiş. İlk aklıma gelen nane ve kara biberdir. Yöremizde kendi enfiyelerini üreten insanlarımız tütünü kullanmazlardı. Bilmezlerdi bile… tütün koyacaklarsa hazırdan tabakalarından çıkarır kendi tütünlerini katarlarmış. Yıllar önce eczanede çalışırken nezle enfiyesi de satılırdı. Terkibinde talk pudrası ve mentol bulunurdu. İşe yarar mıydı? Ben gördüm. Lastik kapaklı penisilin kutusundaki bu tozu hastalığım müddetince yanımda taşırdım. Hapşu enfiyesi nezle enfiyesinden daha eğlenceli olduğunu söyleye bilirim. Çocukken tanıdığım rahmetli Ömer ağa enfiyeyi kendisi üretirdi. Formülünden bahsetmezdi. Yaptığı enfiyelerden çarşıda elden satar harçlığını da çıkartırdı. Bu enfiyeyi bir sefer deneme fırsatı bulmuştum. Çok farklı, hafif ve güzel ve özel kokuluydu.

Enfiyenin buruna çekilmesi için kutusundan bir miktar alınır. Elin üst tarafındaki Baş parmak ve işaret parmağının arasına koyulur. Burun deliklerinden bir kapatılarak kuvvetli bir şekilde çekilir. Öteki burun deliğine de aynı işlem uygulanır. Bazıları ise; Baş parmak ve işaret parmağı ucu ile iki burun deliğinden birden enfiyeyi çekerlerdi. Acemilerde 10-15 dakika hapşırık devam ederdi. Tabi müptelalarda böyle bir şey söz konusu bile olamaz.

Sıkıntılı ve sorunlu günlerde günde bir defa olmak üzere bir hafta enfiye çekile bileceği tavsiye edilmektedir. Bir zamanlar bende enfiye kullandığım dönemlerde, müptela olmamak kaydıyla çeşitli faydalarını görmüştüm. En önemli faydalardan biri burnun mutlaka açılacağının bilinmesidir. Hapşırmak baş ağrısına iyi geldiğini hala iddia ederim. Tabii ki enfiye çekmenin kendine özgü seremonisini uygulamak gerekir. Kimseyi rahatsız etmeyeceğin bir ortam olsun ki, enfiye çeken kimse de rahatsız olmasın. Hani çocukluğumu hatırlıyorum. Özellikle kadife çiçeği toplar içine mutlaka kara biber atar, sonra da koklaması için nazımızın geçtiği arkadaşlarımıza koklatır hapşırmalarını gülerek izlerdik.

Yeri gelmişken sinüzit hastalığından mustarip olanlar, enfiyeden kat ve kat sert olan at kestanesinden kendilerine özel enfiye yapıp çekerler. Sinüzite iyi geldiği devamlı iddia edilen bu enfiye insana akıllara zarar bir acı verdiğini de unutmamak gerekir. Yine sinüzite Ebu cehil karpuzu suyunu damlatanlarla da karşılaşmıştım. Bu suyu burunlarına damlatanlar, sinüzite razıyız, bir daha mı asla o bitkinin suyunu burnuma damlatmam demişlerdi.

Bizimde buradan çıkaracağımız dersler vardır. Bilinmeyen bir madde kesinlikle vücuda alınmamalıdır. Özellikle; Burun, göz, kulak ve ağız özel korumayı hak eden organlarımızdır. At kestanesi enfiyesinden çekmiştim. Burnumun acıması 2-3 gün sürmüştü.

ENFİYENİN DOĞAL FAYDALARI

Enfiyenin buruna çekilerek hapşırma refleksinin yararlarına bakalım. Hapşırırken insanın ağız ve burnundan çıkan hava ve partiküllerin hızı saatte 140 Kilo metreye ulaşır. Fizik kanunlarına göre de geri tepme prensipleri bu faydanın içindedir denmektedir.

  • Beyin damarlarını açılmasında oldukça yararlıdır.
  • Göz yaşı ve sinüs kanallarının açılmasında oldukça yararlıdır.
  • Kalp damarlarının genişleyip rahatlattığı söylenir.
  • Ak ciğerlerden normal yollarla atamadığımız ölü (Rezidüel) hava dışarı atılır.
  • Hapşırma esnasında kısa bir an da olsa kalp dururmuş. Hapşırdıktan sonra “Çok yaşa” deyiminin buradan çıktığına inanılır. Hapşıran kimse de iyi niyetini “Sen de gör.” Cevabıyla vermesi de adetlerimizdendir.
  • Hapşırma esnasında bu geri tepme işe yarayacak organlara tesir edecektir. Bu yüzden hapşırırken kendimizi tutmak oldukça tehlikeli olduğu söylenmektedir. Özellikle bu konuya çok dikkat etmemiz gerekmektedir. İnsan hapşırmak için enfiye ye de muhtaç değildir. Hapşırık geldiğinde kendimizi sıkmamalıyız lakin çevremizi de rahatsız edecek hareketlerden uzak durmada da fayda vardır. Yaşadığımız günlerde pandemi den mustarip olan toplumumuz böyle konuların önemini de daha iyi anlamıştır diye biliriz.

Biraz da sizlere deli tütün hakkında bazı şeyler paylaşmak istedim.

Yabani tütün (Nicotiana Rustica)

Halk arasında deli tütün, Maraş otu olarak da bilinmektedir. Bu otun çeşitli amaçlara uygun olarak hazırlanması; Tütünün yapraklarının toz haline getirilmesiyle başlar. Bu hazırlanan toza bir miktar su katılıp; Ceviz, meşe külü ile yoğurulmasından elde edilmektedir.

Maraş otunu tercih edenler sigarayı bırakmak için bu mereti kullananlar bayağı varmış. Sigarayı bıraktırıyormuş lakin bu seferde buna müptela olunuyormuş.

Nevşehir sanayisinde yabancı bir şoförle tanışmıştım. Bende bitkisel merak, onda ise kırmızı dişler vardı. Lafı hemen Maraş otuna çevirdik. Memnun musun? Diye sorduğumda sigaradan daha kötü olduğunu söyledi. Dudakla diş arasına yerleştirilen bu madde dişleri kırmızıya boyuyor. Otun işlevi bittiğinde yerlere tükürme ihtiyacı doğuyor. Sadece yaygın içilen yerlerde tütün çanağı, tükürük çanağı gibi adlarla çöp tenekesi gibi bir kacak koyulduğu bilinmektedir.

Maraş otunun tarihi sürecinde ise şu tesadüfe bakın yine Fransızlar karşımıza çıkıyor. Bu sömürgeci müsveddesi Kahraman Maraş’ımızı işgal yıllarında, işgalcilerden bazı kimseler bu otu öğretmiş ve yaymışlar. Başta ağız ve diş sağlığı olmak üzere tüm vücuda zarar vermektedir.

Enfiye olsun tütün olsun ne olursa olsun insanın bir dönemeci gelir ve bunları kullana bilir. Önemli olan müptela yani bağımlı olmamalıdır. Bu da eğitimle olacağına inanmaktayım. Uyuşturucuda da durum aynıdır. Bu gibi netameli ortamlara ta başından gitmemek gerekmez mi? İnsanların arkadaş ve dost seçiminde de oldukça dikkatli olması gerekmez mi? Üstelik bunlar ehven-i şer, yani kötünün iyisi… Birde kötünün kötüleri vardır. Efendim sosyal bir problemimiz varsa çare yine insandadır. Saygılar ve sevgiler sizinle olsun. Sağlık ve sıhhatler dilerim.