Kitap Yırtma…Kitap Yakma…
1977 Bahar Yarıyılı. Kadışehri Ortaokulu'nda öğretmenim.
Sosyal Bilgiler asıl dalım, Türkçe , İngilizce, Resim derslerine de giriyorum.
Bir gün 1. sınıf Sosyal Bilgiler dersinde,  baktım, yaşıtları lisede olabilecek iri yarı bir  öğrenci,  hem dersimi dinlemiyor, hem de yanındaki arkadaşının  dinlemesini  önlüyor. Neden?  Dikkatle bakınca görüyorum : Sıranın üzerinde Atatürk düşmanı , antilaik bir muharririn  risalesi duruyor ve öğrenci arkadaşına o kitabı anlatıyor. Kaba saba sesi her yerden duyuluyor.
Uyarıyorum. Fakat öğrenci hem beni dinlemiyor, hem de sırıtarak derse ilgisizliğini sürdürüyor. Daha da ileri gidiyor. Kitabı eliyle kaldırarak sallıyor. Demek istiyor ki : '' Ben sizin dersinize değil, buradaki bilgilere önem veririm.''
Birden kendimi tutamıyorum, o hareketi sinirlendiriyor beni ve risaleyi aldığım gibi yırtıp, parçalara ayırıp çöp tenekesine tıkıyorum.
Sınıfta en sessiz arı, sinek uçsa kanatlarının sesi duyulacak...Derin bir sessizlik.
Dersimi sürdürüyorum. Ama, görüyorum ki, hava değişmiş, artık dinleyen de yok.
Burada durup bir özeleştiri yapalım : Öğrenciyi, arkadaşlarının arasında değil de, tek başına bulup konuşmak gerekirdi. Kitap yırtınca, o yayına ilgi daha da artacak, bundan sonra diger öğrenciler de okuma isteği duyacaktır. Atatürk'e sevgiyi yaratmanın başka yolları vardır ve biz Sosyal Bilgiler Öğretmeni olarak bu işlevi zaten yüklenmiş durumdayız.
.............................
1997 yılı. Eğitim Fakültesi'nde, sabah erken, odamda oturuyorum. Daha dersim başlamamış,  kahvemi içiyorum. Birinci sınıf öğrencisi Erhan, giriyor içeri . Elinde 4 adet Coğrafya Sözlüğü fasikülleri var. Gazi Eğitim Enstitüsü'nün büyük , pek değerli öğretmeni rahmetli Sami Öngör'ün ünlü çalışması.
'' Hocam,'' dedi, ''Bunları kalorifer kazanının  önünde buldum. Yakılmasına gönlüm razı olmadı. Kitaba ilgi duyduğunuzu bildiğim için size getirdim.''
'' Sağol!'' dedim. İçim burkulmuştu.Ben de, karşılık olarak Erhan'a,bir kitabımı imzalayıp armağan ettim. 
Erhan, Endüstri Meslek Lisesi çıkışlıydı. Demek bir müdür ya da kütüphane görevlisi Ankara'dan Bakanlık'ın gönderdiği kitapları yakma hakkını kendinde görebiliyordu.  Belki onları kaydetme gereği de duymuyorlar, üşeniyorlardı. Okuldaki coğrafya, sosyal bilgiler öğretmenleri de ya olayı bilmiyorlar, bilseler de önemsemiyorlar ve yayınların yakılmasından üzünç duymuyorlardı.
Bunu da bir '' öğretmen günahı '' olarak kaydedelim bakalım.
                                                                                          ............................................1 Şubat 2017.