Washington Yazdı, Tel Aviv ve İslam ülkeleri Onayladı: Barışın Maskesi Düşüyor

Amerika’nın Gazze için masaya koyduğu “barış planı”, diplomatik bir belge değil, süslü bir tehdit metnidir. Kâğıt üzerinde barış vaat ederken, sahada yeni bir savaşın altyapısını kurmaktadır. Çünkü bu plan, adaletin değil; işgalin, sömürünün ve tahakkümün çıkarına göre şekillenmiştir.

Bir kez daha görüyoruz ki Washington’un kalemi, Tel Aviv’in haritasına göre yazıyor. Bu plan, ne Filistin’in haklarını gözetiyor ne de Gazze’nin yıkılmış şehirlerine bir umut taşıyor. “Ateşkes” dedikleri şey, sadece İsrail’in yeniden toparlanması, yeniden saldırabilmesi için verilen bir ara nefesidir. İsrail’in lehine kurulmuş tek taraflı bir masa, barışı değil, teslimiyeti dayatır.

Bugün “barış planı” diye sunulan metin, Filistin halkının iradesini yok sayan, onların mücadelesini kriminalize eden, işgalciye meşruiyet kazandıran bir siyasi tuzaktır. Amerika, bir kez daha dünyanın gözü önünde, mazlumu değil, zalimi koruyan tavrını sürdürüyor.

Bu plan, ABD’nin uzun süredir sürdürdüğü “denge” yalanının son perdesidir. Çünkü ortada denge falan yok; sadece sömürgecinin çıkarını koruyan bir düzen var.

Unutulmamalıdır ki barış, adalet olmadan kurulmaz. Filistin halkının gasp edilmiş toprakları, çalınmış hakları, yıkılmış şehirleri ve kuşatma altındaki yaşamı geri verilmeden hiçbir anlaşma “barış” adını taşıyamaz.

Bu bölge, kâğıt üstü barışların mezarlığıdır. Her plan, aynı hatayı tekrar ediyor: Filistin’in devlet hakkını görmezden gelip, ateşkesle meseleleri geçiştirmeye çalışmak. Sonuç hep aynı: birkaç ay süren sessizlik, ardından yeniden alevlenen bir savaş.

Trump’ın açıkladığı Gazze Barış Planı’na Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Pakistan, Katar ve Mısır ortak bir bildiriyle destek verdi.

Yarın bu tavırlarının bedelini hem halklarının hem de tarihin vicdanı önünde ödeyecekler. Gazze’nin yalnız bırakıldığı bu günlerde, pek çok yönetim koltuklarını koruma uğruna kardeşliğini unuttu, zulme karşı sessiz kaldı. Bu sessizlik, korkaklığın değilse bile, ihanete tehlikeli derecede yakın bir suskunluktur. Tarih, bu utancı not ediyor. Çünkü zalimin karşısında sessizlik, adaletin yokluğudur.

Ortadoğu’da gerçek barışın tek bir şartı vardır: 1967 sınırları temelinde, başkenti Kudüs olan egemen bir Filistin Devleti’nin kurulması. Bu gerçekleşmeden bölgede ne güvenlik olur, ne huzur, ne de istikrar. İsrail’in güvenliği, Filistin’in yokluğuna dayanamaz. Çünkü bir halkın nefesini keserek, diğerine huzur inşa edemezsiniz.

Amerika’nın “yeni” planı, aslında eski bir oyunun tekrarıdır. Ateşkesle süslenmiş bir teslimiyet çağrısı... Oysa Filistin halkı, on yıllardır her kuşatmanın, her yıkımın, her ihanete varan anlaşmanın ardından yeniden ayağa kalktı. Çünkü onlar bilir: Adaletsiz barış, köleliktir.

Bugün Gazze’de taş üstünde taş kalmamış olabilir ama direnişin iradesi hâlâ dimdik ayakta. Ne abluka, ne bombalar, ne diplomatik oyunlar bunu değiştirebilir.

Amerika’nın planı, barış getirmeyecek; sadece yeni bir direniş dalgasını doğuracaktır. Çünkü tarihin yasası bellidir: Zulüm ne kadar büyürse, direniş o kadar kök salar.

Sonuç:

Gerçek barış, ateşkesle değil, adaletle başlar.

Filistin halkı artık kandırılmayacak kadar çok acı çekti.

Allah’ın izniyle, Onların teslimiyet belgelerine değil; kendi özgürlüklerine imza atacaklar.

Tuncay Dalcı