İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır
Yunanistan, Almanlar tarafından işgal edilmiş, binlerce Rum, mülteci olarak ülkemize gelmiştir.
Bu gelenler Eğe Bölgesi’nde yer alan kimi köylere sığınmışlardır.
Bu köylerden biri de Yanık Köy’dür
İsmi ‘yanıktır’
Sebebi de, Kurtuluş Savaşı’nda yenilerek geri çekilen Yunan askerleri tarafından yakılmış olmasıdır.
Önceki ismi farklıdır, yakıldıktan sonra ismi değişmiş Yanık Köy olarak kalmıştır.
İşte bu köye de 5-6 kişilik bir Rum grubu sığınmıştır
Köylüler bunları güler yüz, tatlı dille karşılamış
İzzet-ikram göstermiş
Yedirip içirmiştir
Yalnız Rum mültecilerden biri hep üzgün durmakta, konuşmamakta, sürekli düşünmektedir.
Yüzü hep yerdedir
Çok büyük bir derdi var gibi de hüzünlüdür.
Biraz sonra genç bir Türk kızı ayran dağıtmaya başlar.
Soğuk, buz gibi ayran
İçerler
Yüzü hep yerde olan, üzgün görünen şahıs birden garip sesler çıkarmaya, yüzü kızarmaya başlar, ayran boğazına durmuştur.
Ne yapsalar olmaz
Ayran bir türlü boğazından aşağı inmez, sanki boğazı tıkalıdır da oradan geçmemektedir.
Biraz sonra kusar, tüm içtiğini çıkarır
Kurtulmuştur
Fakat kurtulan o değildir sanki ağlamaya başlar
Hem de hıçkıra hıçkıra
Köylüler şaşkındır
Neden ağladığını sorarlar
Adam bir müddet susar, sonra da anlatmaya başlar;
‘Kendisinin Türkiye’ye bu ilk gelişi değildir, daha önce de gelmiştir.’
‘Hem de yunan askerlerinin başında albay rütbesiyle’
‘Yunanlılar geri çekilirken bu köye de askerleri ile gelmiştir.’
‘İşte o zaman’
‘İşte o zaman köyü yakma emrini kendisi vermiştir…’
Anlatılanları dinleyen köylüler şaşkındır, ne diyeceklerini bilmez, donup kalırlar
Kızgındırlar
Köylerini yakan kişi buradadır
Bağırır, çağırır, hakaret ederler, kimisi vurmaya çalışır, bazıları buna engel olur.
Adam;
‘Şimdi anladınız mı neden ayranın boğazımdan geçmediğini, takılıp kaldığını?’
‘Çok üzgünüm’
‘Eğer bir faydası varsa özür diliyorum’ diyerek gözlerinden sicim gibi yaşlar akıtır…
‘Şimdi sizin yüzünüze nasıl bakacağım!’ diyerek ağlamaya devam eder.