FİLM AFİŞLERİ…

Durmuş benim ortaokuldan arkadaşım.

Babası sinema işletiyordu.

Nevşehir’de tek sinema vardı.

Haftada bir değişirdi filmler.

Resme meraklı olduğumdan film afişleri

hep ilgimi çekerdi.

Bunlar nasıl resimlerdi böyle !  

Bir ressam bir film artistini nasıl böyle güzel,

aynen resimleyebiliyordu ?

Onlara baktıkça hayran kalıyordum.

Ve sinema girişinde camlı dolaplar içinde sergilenen ak-kara fotograflar. Filmlerin değişik sahnelerinden, parlak kağıda basılmış resimler.

 

Bir gün Durmuş ile konuşurken, bu afişlerden söz ettim.

Güldü: “ Tamam! Bir yere gideceğiz. Ben sana haber veririm.”

Bir hafta geçti.Durmuş, elinde anahtarla geldi.

Sinemanın yanında depo gibi bir yerin kapısını açtı,  girdik. Alacakaranlıkta pek gizemli görünüyor. Pencereden gelen ışık yeterli. Lambası yok odanın. Özenli,hevesli, temiz bir insan düzenlemiş burayı.Bu, hemen anlaşılıyor. Raflarda film parçaları, bobinler…Sinema dergileri…Bazıları Türkçe değil, yabancı dillerde…Durmuş bir tahta dolap açtı. Boru gibi birbirine sarılmış bir şeyin ipini çözdü. Açınca, gözümün önünde, o hayran kaldığım film afişleri serildi. Yerli, yabancı.

Durmuş, bazılarını okuyordu. Yazılışı gibi aynen…Marilyn Monroe, Clark Gable, Ava Gardner, Burt Lancaster, Sophia Loren, Glenn Ford, Elke Sommer…

Burada birçok sarılı, dürülü afişler vardı.

“ Babamdan gizli aldım anahtarı. Bizi burada görmesin. Hadi çıkalım !” dedi.

“ Biraz daha bakalım Durmuş. Pek güzel afişler bunlar. Diger dürümleri de aç,” dedim.

Belli ki, ilgilenmem onun da hoşuna gidiyordu.

Birkaç  tane daha açıp, serip baktık. Bazı afişler jilet gibi keskindi. Parmaklarımızı kesebilirdi. Fakat, tehlikeyi gördüğümüz yoktu. Bazı yerli afişler, kimbilir kaç yerde sergilenmiş, katlanmıştı ki, iyice kıyılmışlardı. Bazıları kopmak üzereydi.

Durmuş bir başka dolaptan bir sandığı gösterdi:

“ Bunun içinde ne var, biliyor musun?” dedi.

“ ………….”

Açtı sandığı…Ağzına dek ak-kara, pırıl pırıl fotograflar…Tozlanmış olsalar da nasıl güzellerdi. Durmuş hepsini tanıyordu. Ben bazılarını çıkaramıyordum artistlerin.

“ Talat Artemel, Ahmet Tarık Tekçe, Turan Seyfioğlu, Gülistan Güzey, Şaziye Moralı, Aliye Rona…”

Gururla anlatıyordu. Arada bir, beni sınıyordu. Ben tanıyamayınca keyifleniyor, anlatıyordu kim olduğunu…Artistlerin adlarını eliyle kapatıyor, soruyor, sonra gülüyordu.

……………….

Durmuş ile yollarımız 1964’te ayrıldı.

Lise bitince, ben Ankara’ya gittim. Yaz dinlencesi için köye gelince, Durmuş ile birlikte gittiğimiz o depoyu merak ettim. Ne olmuştu o dürülü resimler, bir sandık dolusu fotograflar.

Sinemanın yanında bir yıkıntı vardı. Eski yapıları yıkıp bir pasaj, bir iş hanı yapılacaktı anlaşılan. Yerde enkaz, moloz…Döküntü…O eski dolabı tanıdım. Parçalanmıştı. Yerlerde, kaya parçaları arasında film afişlerinin kimi bölümleri vardı. Tozlu, çamurları kurumuş. Belli ki, birkaç kış damı çökmüş olan depoyu kötü etkilemişti.Derin bir üzüntü duydum orada.

 

Şimdi düşündükçe üzülürüm.

O film afişleri saklansaydı, Nevşehir’de kent müzesinde sergilenebilirdi.

Sanırım, özgün afişler bugün ABD’de bile zor bulunmaktadır.Müzayedelerde ortaya çıkıyorlardı. Yüksek  ederle alıcı buluyordu bunlar. Nostaljik duygularla, bunları toplayanlar vardı ve gözleri parayı görmüyordu.

Türk filmlerinin afişlerinin bile İstanbul’da,TÜRVAK gibi kuruluşlarda tam olarak bulunduğunu sanmıyorum.

Saklama özürlü bir toplumuz.

Geleceğe miras bırakma denilince aklımıza mal, mülk, para, döviz, mücevherat geliyor.

Nevşehir’in tekdüze yaşamında sinemalarda gösterilen filmlerin özel bir yeri vardı.

Film öncesinde müşteri çağırmak için çalınan müzikle, filmin kendi müziğiyle, görüntüleriyle olduğu kadar afişleriyle, fotograflarıyla da bir dönemin görsel tarihi vardı bunlarda.

Yazık oldu…

Saklamayı, korumayı bilmeliydik.

Kimse önemsemedi bunları.

İlkokulların, ortaokulun, lisenin öğretmenleri  (özellikle resim,müzik,elişi öğretmenleri) rehberlik yapabilirlerdi. Bunların geleceğe bırakılacak birer miras olduğunu anlatabilirlerdi.

Yapılmadı, yapılamadı.

Bir dönem böyle belgesiz, fotografsız, afişsiz geçti gitti…

Yalnız belleklerde kaldı o filmler…

O filmlerin afişleri de, fotografları da ortadan kaldırıldı.

Yakıldı, külleri göğe savruldu gitti.

 

*********