Koşuşturmaca

Dünya siyah ve beyazdı sanki insanlar azalmış, yaşam kısıtlanmıştı. Güneş parlak beyaz bir ışık gökyüzü siyah bir deniz bulutlar sağa sola uçuşan kelimeler gibiydi. Uzun süre koşturmuş yada dik bir merdiveni üçerli beşerli çıkmış gibi solukluğa kalmıştı. Nefes alırken boğazında ağrı hissediyordu buz gibi havada buzlu su içen birisinin acısına benziyordu.

Uzun uzun yürüyüşlerinde etrafında ne olduğuna bakmaz kuş seslerini bile duymazdı sahi ne kadar olmuştu kuşları duymayalı. En son ne zaman bir kedinin ya da köpeğin başını okşadığını nasıl hatırlamıyorsa bunu da hatırlamıyordu. Nereye koşuyordu acaba yada ne zamandan beri hiç durmamıştı. Hatırlayamıyordu. İsmini hatırlıyordu ama şunu yap, bunuda yap, şu lazım yada ne lazımsa artık ismi hep özneydi nede olsa. Mecburen hatırlıyordu ismini. Manası neydi isminin acaba tek bildiği içinde mana barındırmadığıydı ne de olsa kimsede merak etmemişti anlamını. İşlerine yaradığı sürece oydu yada buydu ne farkederdi. Kalbinde hissettiği bu sıkışıklık ne zamandır onunlaydı, ne istiyordu kalp krizi geçiriyor gibi hissetmişti ilk başta yürümeye devam ettiğini gördüğünde göz ardı etmişti, kendi senini kulak ardı ettiği günlerinden birinde alışmıştı herhalde kalp sancısına da. Yol henüz bitmemişti ondan bunlar düşünmenin de anlamı yoktu zaten.

Yediği yemeklerde tuz hep eksikti zaten başlamadan atardı hemen tuzunu kim yaparsa yapsın hep eksik olduğuna inanırdı tuzun. Yemeğe başladığında ise tuzu unuturdu yada tuzun tadını mı unutmuştu ki. Bilmiyordu. Sabahları yediği poğaçanın içinde zeytin olurdu hep kocaman bir zeytin yer gibiydi gerçekten öyle miydi. Annesi poğaça yapmayalı ne kadar zaman geçti diye düşündü. Annesine gerçekten sarılmayalı da olmuştu bi hayli. Kardeşlerine nasıl olduğunu sormuş muydu ki?

Sokakta hep gördüğü yaşlı amca, kendi bahçesinden getirdiği sebzeleri satan teyze neredeydi ki.. Patates yada soğan arabası görmüş müydü acaba. Dün akşam ne izlemişti. Yanında kim vardı ki.. Düşündükçe başı ağrıyordu kalbi daha hızlı atıyor ve sanki özgürlüğünü ilan edecek gibi davranıyordu. İnanılmazdı bunları düşünmek nasıl aklına gelmişti kim getirmişti bir anda bunları aklına siyah kaldırımların üstüne oturdu ansızın. Başını ellerinin arasına aldı çokça ağlamak geçti içinde öylece ağlamak ve hiç susmamak geçti. Sonra bir anda kaldırdı kafasını gökyüzü mavi, ağaçlarda kızıl, ebabilerde dans ediyordu, sıcacık bir havaydı soluduğu inanamadı gördüklerine ve uzun uzun baktı. Gözlerini geri kapattı başını kaldırdı gözlüğü tekrar gözündeydi artık ayağa kalktı ve simsiyah gökyüzüne doğru üflediği nefesinin arasından ir damla akarken ılık ılık yüzünden koşturmaya devam etti.

Psk. Dan. Rüveyda Gül